Monday, February 19, 2007

Kerkük Kusatildi


ABD destekli 'oyun'un sonuna yaklaşılıyor... ABD'nin desteğindeki Kürt gruplar, Kerkük'ü güneydoğu ve kuzeydoğusundan kuşatmış durumda. Kentin nüfus yapısının değiştirilmesinin dışında yerel halka yıldırma politikası uygulanıyor. Kerkük'te olası bir patlama, bölgesel iç savaş anlamına geliyor. Türkiye'nin bu durumda, hem bölücü teröre karşı önlem alması hem de bölgedeki çıkarlarını koruması gerekiyor. İran-Irak savaşının sonlarına doğru askeri bakımından büyük üstünlük sağlayan Saddam rejimi, Irak'ın kuzeyinde özellikle dağlık bölgelerinde mevzilenen ve her fırsatta Irak'tan ayrılma girişiminde bulunan Irak Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne (KYB) bağlı olan peşmergelere karşı acımasız ve geniş kapsamlı operasyon başlattı. Bu operasyonla peşmergelerden arındırılan topraklara, Saddam yönetimi tarafından, Iraklı Kürt partilerine karşı desteklenen PKK terör örgütü yerleştirildi. 1990 yılının Ağustos ayında Saddam rejimi Kuveyt'i işgal edince Irak, ABD önderliğindeki batılı ülkelerden oluşan koalisyon gücünün askeri yaptırımına uğradı. Bunu fırsat bilen peşmergeler, Irak'ın kuzeyinde yer alan kentleri ele geçirerek burada hâkimiyeti sağladı. Kısa süre sonra Saddam, yakaladığı ilk fırsatta karşı atağa geçerek peşmergeleri geri püskürtü. Bu olaylar, Batılı ülkelerin girişimiyle Irak Kürtlerini Saddam'dan korumak adı altında Irak'ın kuzeyinde bir sözde"kurtarılmış bölge" oluşturulmasıyla noktalandı. Ancak, o dönemde Irak'ın kuzeyinde yaşananların aynısı Irak'ın güneyinde de yaşanıyordu. Irak'ın güney kentlerinde ortaya çıkan Şii ayaklanması, Irak'ın kuzeyindekinden daha da acımasız bir şekilde Saddam tarafından bastırılmasına rağmen, Batılı ülkeler buraya hiçbir ilgi göstermediler. Türkiye, bu dönemde (1992) Irak'ın kuzeyinde oluşan güvenlik bölgesini korumak için burada üslenmek veya en azından bu girişimin liderliğini yapmak yerine işi ABD önderliğindeki Çekiç Güç'e bırakarak topraklarının kullanılmasına izin verdi. Bu sayede sadece koruma değil büyük destek de gören KDP ve KYB bölgede serbestçe teşkilatlanmaya başladılar. Bölgeden tamamen çekilen Saddam yönetiminin desteklediği PKK terör örgütüne kendisinin sağladığı ve bölgede bırakmak zorunda kaldığı silahlar sayesinde, Kuzey Irak'ta güçlü bir konuma geldiler. Ne var ki bir süre sonra KDP ile KYB arasında, Habur Sınır Kapısı'ndan elde edilen gelir, makam dağılımı ve Irak'ın kuzey bölgesinin sınır paylaşımı gibi konular nedeniyle anlaşmazlık patlak verdi. KDP ile KYB'nin arasındaki bu anlaşmazlıkların kanlı çatışmaya dönüşmesi, hâlihazırdan beri Kuzey Irak'ta güç faktörüne dönüşen PKK'nın bölgeyi Erbil merkezli olarak kontrol altına almaya başlamasını sağladı. Kuzey Irak'ta KYB ile girdiği kanlı çatışmadan büyük zarar gören KDP'yi bu durum kaygılandırdı. KDP, sıkıntılı durumundan kurtulmak için Türkiye'ye işbirliği önerdi. Türkiye, o dönem garantör olup Kuzey Irak'ı askeri ve idari olarak kontrol altında tutmak yerine, bir taraftan KDP peşmergelerine doğrudan PKK'ye karşı destek vermeyi tercih etti, diğer taraftan da KYB ile olan çatışmasını durdurmak amacıyla bölgeye Barış İzleme Gücü adını taşıyan askeri kuvvet gönderdi. Bu bağlamda Türkiye, KDP peşmergelerine uzun yıllar boyunca yiyecek, içecek ve aylık 55'er dolar maaş vermek karşılığında Erbil merkezli bölgeyi denetimi altında tutmayı başardı.
ABD ETKİNLİĞİ
KDP-KYP çatışmalarının sona erdirilmesinde büyük rol oynayan Türkiye'nin o dönemde Irak'ın kuzeyinde istikrarın sağlanmasında da katkısı büyüktür. KDP, PKK'ya karşı giriştiği çatışmalarla her ne kadar Türkiye'yi memnun etse de, onlara karşı imha politikası uygulamadı. Bir başka ifadeyle KDP ve PKK'nın, sözde "Büyük Kürdistan" hayalinde birleşen görüşlerinden dolayı çatışmalarda hiç biri diğerine karşı üst düzey kadrolarını hedef alan saldırı gerçekleştirmedi. Hatta KDP, KYB ile girdiği çatışmalardan dolayı Irak'ın kuzeyi üzerindeki kontrolünü tamamen kaybetme endişesine kapılarak, Saddam rejimi ile işbirliğine dahi yanaştı. Böylece, 1996 yılının Ağustos ayında Saddam'ın ordusunu Erbil'e çağırarak KYB peşmergelerini birlikte püskürttü ve kentte yaşayan 35 seçkin Türkmen'in tutuklanmasına yardımcı oldu. 1996 yılının sonlarına doğru, "Saddam'ı devirme" önerisini Amerikan Kongresi'nde onaylanmasından kısa süre önce ABD yönetimi KDP ile KYB arasında bir barış anlaşmasını zorla sağladı. Böylece, ABD bir taraftan KDP ile KYB arasında yakınlaşma sağlarken, diğer taraftan da PKK terör örgütünün Kuzey Irak'taki faaliyetleri ve diğer Kürt partileriyle koordineli çalışmaları için zemin hazırladı. Bahse konu olan "Saddam'ın devrilmesi" tasarının Kongre'de onaylanması, ABD önderliğindeki Iraklı muhalif grupları tarafından Saddam'ın devrilmesi anlamına geliyordu. ABD, Saddam'ın devrilmesi kararını alırken bir yandan da Irak Türkmenlerinin yanı sıra Türkiye'yi de dışlayan bir Irak muhalefetinin oluşturulmasını planladı. Böylece, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyinde giderek artan varlığını azaltmaya yönelik stratejinin uygulanmasındaki ilk adım atıldı. ABD, Saddam sonrası Kuzey Irak merkezli bir sözde"Kürdistan Devleti" veya benzeri bir bağımsız oluşumun kurulması planlarına daha 1991 yılının ortasında odaklanmıştı. ABD'nin bu planının zamanla daha belirgin bir hal aldığı anlaşıldı. Nitekim KYB ile KDP'nin katılımıyla 2 Mayıs 2002 tarihinde Washington'da gerçekleşen toplantıda ilk defa Kerkük sözde Kürdistan'ın başkenti olarak açıklandı. Türkiye ise, böyle bir girişimin savaş nedeni olduğunu belirti. 2002 yılının Eylül ayında ise, KDP'nin KYB ile anlaşması sonucu açıklanan sözde Kürdistan anayasasında, Telafer ve Sincar bölgesinin bir Kürt kenti dahası, sözde Kürdistan devletinin bir parçası olduğu açıkça ifade edildi. 3 Mart 2003 tarihinde de KYB ve KDP silahlı peşmergelerini birleştirme kararı aldı. Aynı zamanda peşmergelerin Erbil'de düzenlediği yürüyüşte, Türk bayrağı yakıldı ve "Irak'ın kuzeyinde Türk askerlerine hayır ABD askerlerine evet" yazılı pankartlar açıldı. Bu gelişmelere karşın Türkiye, Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkacak ulusal güvenliğini tehdit eden bir Kürt oluşumunu ortadan kaldırma fırsatını 1 Mart tezkeresinde yakaladı. Fakat bugün dahi sonuçları bakımından tartışılan tezkereyi ret kararı, Irak'taki büyük planların uygulanmasını kolaylaştırdı. Bu gelişmenin sonucu olarak PKK, Irak'ın kuzeyinde serbest bir biçimde örgütlenmeye başladı ve sadece Irak'ta değil Türkiye'nin toprakları içerisinde de terör eylemleri gerçekleştirerek Türkiye'nin varlığına tehdit unsuru oluşturdu.
KERKÜKREFERANDUMU
9 Nisan 2003 tarihinde, ABD Bağdat'ı işgal ederek peşmergelerin Kerkük'e girmesine yeşil ışık yaktı. Kerkük'teki tapu ve nüfus dairesini yakıp yağmalayan peşmergeler, kentin gerçeklerini ve nüfus yapısını gösteren belgeleri imha etmeye çalıştılar. Daha sonra, Irak'ın merkezi hükümetinin resmi kayıtlarına göre 227 bin seçmeni, "Saddam döneminde göçe zorlananlar" adı altında Kerkük'e yerleştirilerek, 2005 yılında gerçekleşen seçimlerde oy kullandırdılar. Her ailenin asgari dört kişiden oluştuğu göz önünde tutulursa 227 bin seçmen yaklaşık 900 bin nüfus demekti. Böylece, Kerkük'e illegal biçimde nüfus kaydırılması sonucu, Kürt partilerin lehine dönüşen kentin nüfus yapısı sayesinde, Irak'ta gerçekleşen iki seçim ve bir referandumu istedikleri şekilde sonuçlandırdılar. Kerkük'e illegal biçimde nüfus kaydırılmasından sonra, şehirde yaşayan Türkmenlere -siyasetçi, akademisyen, işadamları- yönelik sistematik suikast zincirleri düzenlendi. Ayrıca, Türkmenlerin yoğun yaşadıkları bölgelerde gerçekleştirilen bombalama eylemleri de alışıldık bir hal aldı. Seçkin insanlarından arındırılmış ve baskılarla korkutulmuş bir Türkmen toplumunun kolayca isteklerine baş eğeceğini planlayan peşmergeler, kentin kuzeydoğu ve güneydoğusunda mevzilenerek kenti kuşatmaya çalışıyorlar. Bundan başka, peşmergeler "istediğimiz zaman Kerkük'ü ele geçiririz" söylentilerini yayarak kentte yaşayan Türkmenler üzerinde yoğun bir psikolojik baskı uyguluyorlar. Tüm bu gelişmelere paralel bir şekilde, Irak'taki PKK varlığını Türkiye'ye karşı koz olarak kullanmakta olan ABD de, KDP'nin PKK'ye sağladığı lojistik desteğe göz yumuyor. Bu bağlamda, Kandil Dağı'nda eli silah tutan yedi bin PKK üyesinin periyodik olarak rehabilitasyonları için Erbil'de yerel yönetimi tarafından oluşturulan bürolar hazır tutuluyor. Türk firmaları tarafından Kuzey Irak'ta yapılan üniversitelere 2006 eğitim yılında 131 PKK'lı öğrenci alınarak toplam 350 öğrenci sayısına ulaşıldı. Söz konusu öğrencilere yerel yönetim tarafından yurt ve aylık 75 bin Irak Dinarı, (yani 50 ABD Doları) burs sağlanıyor. 12 bin PKK'lının bulunduğu Mahmur Kampı'na da Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetim tarafından benzer olanaklar sağlanıyor. Tüm bu düzenek sağlanmışken Irak'ın kuzeyindeki oluşumun "Mahabat Kürdistan Devleti" gibi kısa süre de yok olmaması için daimi bir ekonomi kaynağının sağlanması da gerekiyor. Bu nedenle de, Irak petrolünün toplam yüzde 40'nı ve toplam dünya petrolünün yüzde 5'ine yakınını topraklarında bulunduran Kerkük'ün bu oluşuma bağlanması için gereken ilhak politikası her yönüyle uygulanıyor. Bu anlamda gelecek tasarımı yapmak gerekirse, Türkmenlerin bölgede yok edileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Kerkük'teki gelişmelerin ABD'nin desteklediği Kürt partileri lehine sonuçlanması halinde, Irak'ın güney ve orta kesimlerinde patlak veren mezhep-etnik çatışmalarının doğrudan kuzey bölgelerine kayacaktır ve milis gücüne sahip olmayan, belli kentler dışında dağınık şekilde bölgeye yayılan Türkmenler etnik temizliğe maruz kalacaklardır.
TÜRKİYE'NİN TAVRI
Yıllarca diktatörlüğün baskısı altında ezilen Irak halkı, bugün bir başka trajedi yaşıyor. Sekiz yıl devam eden İran-Irak savaşından sonra belirlenen planlar çerçevesinde Kuveyt'in işgali ile başlayıp 1. ABD-Irak Savaşı'nın sona ermesiyle atılan ilk adım ile 2. ABD-Irak savaşına kadar olan süre içerisinde Batılılar tarafından desteklenen Irak'ın kuzey bölgesindeki yapı, artık resmen bağımsızlık girişimi içerisindedir. ABD, despotizmin kalesi olması ve kitle imha silahları bulundurması gerekçesiyle işgal ettiği Irak'a demokrasi, adalet ve özgürlük getireceğini vaat etmişti. Ancak, Irak merkezli bölgeye istikrar, güven ve huzur getireceği kisvesi altında uygulamaya çalıştığı Büyük/Genişletilmiş/Daraltılmış/Yeni Orta Doğu Projesi, Irak'a kan, gözyaşı, istikrarsızlık, iç savaş ve kargaşa getirdi. Bu işgalin ardından Irak'taki tablo, 700 bin ölü, bir milyon yaralı ve dört milyon göçmen şeklindedir. Irak'ın güney ve orta kesiminde yaşayan insanlar arasındaki etnik-mezhep çatışmalarında günlük yüz kişinin yaşamına mal olan saldırılara seyirci kalan Batı, Irak'ın kuzeyinde oluşturulan ve adına "Kürdistan" denen bölgeyi özenle destekliyorlar. Bu gelişmelere paralel olarak, yeraltı zenginliklerinin merkezi olan Kerkük'ün sözde Kürdistan'a bağlanmasını sağlayacak korkunç planın gerçekleştirilmesi yönünde de sistematik çalışmalar yapılıyor. Bu gelişmelere bağlı olarak, 1972 yılında millileştirilen Irak petrolü, ABD'nin desteklediği Irak Hükümeti tarafından çıkarılan petrol yasası sayesinde yabancı petrol şirketlerine sunulmuş durumda. Bu yolla, gerek ABD, gerekse İngiliz şirketlerinin Irak petrolünden aslan payını alması sağlanacaktır. Kerkük, tüm bu planların tamamlayıcısı. Bir sorun haline getirilen "Kerkük Sorunu", ABD ile Batılı ülkelerin çizdiği stratejiler doğrultusunda çözülmeye çalışılıyor. 2007 yılının sonuna doğru yapılması planlanan Kerkük referandumunun, bu şartlar altında yapılması halinde, Kerkük'ün sözde Kürdistan denen bölgeye ilhak edileceğine şüphe yoktur. Ancak, bu durum ne Irak ne de bölge için hayır getirmeyecek. Tam tersine, bölgeyi kasıp kavuracak bir iç savaşın ortaya çıkmasına yol açacak. Bu durum karşısında Türkiye, gereken önemleri almalıdır. Kandil Dağı'na giden tüm yolları kesmeli, PKK'ya sağlanan maddi manevi desteğin kaynakları kurutulmalı. Habur Sınır Kapısı'na alternatif olan ve direkt Telafer'e açılan Nusaybin Sınır Kapısı'nı vakit geçirmeksizin açmalıdır. Bölgede istikrarın sağlanabilmesi için peşmergelerin Bağdat'ta değil Kandil Dağı ve Mahmur Kampı'na gönderilmesini öngörecek bir anlaşma ABD ile yapmalı. Bundan başka, Türkiye'nin Irak ile olan hava ulaşımının Erbil ve Süleymaniye üzerinden değil Kerkük üzerinden yapılması sağlanmalı. Türkiye tarafından Irak'ın kuzeyine verilen elektrik ve ekonomik kaynaklar, KDP ve KYB'ye yönelik baskı unsuru olarak kullanılmalı. Türkiye'nin ulusal güvenliği, ABD'nin ulusal güvenliği kadar önemlidir ve dahası ABD'yle kıyaslanacaksa Türkiye çok daha yakın bir tehdit altındadır. Türkiye, Irak'a sınır ötesi operasyon kararını verdiği gün, tüm Türk halkının bu kararın arkasında dimdik duracağına dünya tanıklık edecektir.